İyi Ki Yaş(lan)ıyorsun Mahmut!

Geçenlerde Mahmut’un doğum gününü kutladık. Doğumgünü başlı başına bela bir gündür. Kutlasan dert olur kutlamasan başka dert. Bir de Facebook çıktı çıkalı hatırlanınca sevinilen bir şey de olmuyor artık. Bunlar aslında Mahmut’tan çok benim dertlerim. Onun derdi ise doğduğu günün bilmem kaçıncı yıldönümünü nasıl geçireceği değil, artık büyümeyi geçip yaşlanmaya başlamasının sayısal olarak resmileşmesiydi. Biraz dertleştik. Mahmut sık sık dertleşmez ama bugünlerde ağzından düşürmediği bir laf var: ‘eee yaşlandık artık!’. Sordum, o da anlattı. Düşündürücüydü doğrusu.

Hani bir laf var ya, ‘insan hissettiği yaştadır’ diye. Hah işte o lafı söylüyorsanız ya da birileri size söylüyorsa o zaman yaşlandınız demektir. ‘Kadın şarap gibidir, yıllandıkça güzelleşir’, ‘her yaşın ayrı güzelliği vardır’, ‘insan hissettiği yaşatadır’ gibi bir çok laf var ve aslında hepsinin amacı; insanın, yaşladığında ya da yaşlanmanın getirdiklerinden rahatsız olmaya başladığında kendini teselli etmek. Ve bunu genel kanıya da kabul ettirmek için, önceden uydurulmuş ve herkesin bir gün kullanmaya gerek duymasından dolayı da gerçekten genelleşen, herkes tarafından bilindiği için doğruymuş gibi bir sanı yaratan bu laflar kullanılır. Hepsi palavra. Dedem derdi, ‘kaç senedir yaşlıyım ama yaşlılığın bir güzelliğini bulamadım’ diye.

Hissetmek, bakış açısı, hayatın tadını çıkarmak, yaşam tarzı falan bunlar belki şu hissedilen yaşı küçültebilir gerçekten de ama önüne geçilemeyen bazı şeyler var ve yaşlılığı ortaya çıkartan şey de zaten değişen onca şeye karşın insanın kendini yaşlanmış gibi hissedememesinde. Beyin aynı beyin. 20’sinde nasıl işliyorsa 60’ında da öyle işliyor çoğu zaman. Etraftaki herşey ve hatta tepesinde durduğu vücut bile değişmiş olabilir, bu onun sorunu değil. Bir nokta var, büyümekle yaşlanmak arasındaki tek bir görünmez nokta. O noktadan önce oturtmaya çalıştığı her şey o noktadan sonra aleyhine işliyor.

Ha bir de işin gözle görülür kısmı var ve görülebildiği için de çok daha acı koyuyor. Bilmediğim, yaşamadığım bir konudan örnek vermem belki yersiz olacak ama yapmak istediğin, eskiden de yaptığın şeyleri hala istemene rağmen yapamıyor olmayı, kendini düşünürken kafanda yarattığın imgeye kırışıklıkların, sarkıklıkların dahil olamamasını, ait olduğunu düşündüğünden farklı bir bedene sahip olmak bağlamında eşcinselliğe benzetiyorum. Bu açıdan bakıldığında cinsiyet değiştirme ametliyatlarının, yüz gerdirme, gıdı toplama, kaş kaldırma operasyonlarından çok farkı kalmıyor. İçten içe biliyoruz ki sahip olduğumuz tek şey bedenimiz, ve onun da gözümüzün önünde giderek buruşup, yumuşuyor olması, işleyişinin ciddi ciddi aksamaya başlaması kabullenilmesi en zor şeylerden biri aslında. Aynaya bakıp objektif olmaya çalışarak beğenide ya da yergide bulunuyoruz, bizden ayrı bir şeymiş gibi, istemediğimiz bir mahallede oturmaya zorlanıyormuşuz gibi hissediyoruz bazen, sevmediğimiz bir işte çalışıyormuşuz gibi ya da…

Sadece varlığımızın koşulu değil, varlığımızın ta kendisi olan lakin neredeyse hiç bir zaman olduğu yaşta hissetmeyi başaramadığımız bedenimizle yine aynı seviyede buluşmak, bedenin imajdan başka bir şey olmadığı bu çağda oldukça zor. Ama bunu sadece kabullenmek de işe yaramaz, onunla tekrar aynı ‘şey’ olmalı insan. Oturup bunları düşünecek kadar vakti olmamalı mesela, çıkıp dışarı bir şeyler yapmalı, zihniyle beraber bedenini de kullanmalı. Ama olmuyor işte, boşa gidiyor koca beden…

(Bu yazdıklarım aslında Mahmut’un düşünceleri, sadece ben kendi kelimelerimle aktardım ama onu anladığımı ve ona hak verdiğimi bilmesini isterim. İyi ki varsın(!) lan!)

İyi Ki Yaş(lan)ıyorsun Mahmut!” için 3 yorum

  1. pek sevgili dostlarım
    mahmut ve gizem ikilisi,
    20li yaşlarımızda haddimizi aşan bir yazı olmuş diye dusunuyorum
    öncelikle anlayamadığım ,ki bu tüzel değil genelleme içinde,
    binlerce yıldır insanların hala nasıl bir döngünün içinde olduklarını anlayamaması ve bu döngüyü nasıl tersine çevirebileceğinin hesaplarını yapması üzerinedir.
    doğal bir durumu sentetik bir takım mudahalelerle durdurmaya calışmak
    bir hayvan gibi düşünecek olursak ekolojik bir denge içinde yerimizi buluyoruz ve sonunda yok oluyoruz
    bir insan gibi düşünürsek bilinç ve akılla sonsuz olasılık içinde elimizden geleni yapıp keyifli bir yaşam sürüyoruz ve sonunda yine yok oluyoruz (ya da evrenin bir yerinde bir şekilde vucud bulmaya devam ediyoruz)
    ama bir ‘big brother’sak işte o zaman rutini bozmak bize zor geliyor
    varoluş surecinin içinde varoluyormusuz gibi davranıp sonrada yokoluşumuzu izlemek bizi üzüyor
    beden her yaşta bir ilüzyondur, gerisi egosal tepkimedir

    mahmuta mutlu yıllar dilerim
    senide kocaman öperim ( özledim be tosilin :)

  2. “oturup bunları düşünecek vakti olmamalı insanın” açısından meseleye baktım, o kadar çok baktım ki, evde/işte gerekeni yaptım. cımbız ile aldığım bu satır, yazının sonunda, yani başında değil. başında olduğu ve bunun üzerine kurulmuş metni de okumak isterim mahmut beyin doğum gününün hatrına, ve kutladın mı ki hatır gönül taleplerin başladı da denmesin; kutlu olsun!

    biz iken, dışarıda bir şeyler oluyor (malum), bedenimize bir şeyler oluyor yani içeride de oluyor (alim), ve “dışarıda oluyor içeride oluyor neresi kaldı ulan it” diyene de metin, “beyin aynı beyin” diyerek sakinliği ve ferahlığı, kafataslar içini gösteriyor (talim). yüzleşmek zorundayız yahut ‘bir sincap gibi mesela’ naifliğinde bu zorundalığı kaldırmalı, hükümsüz bırakmalıyız. (kişisel not: bu alıntıyı tasvip etmem, etmedim, olay sincap’ta değil, hiç olmadı, olay ‘gibi mesela’da. gibi mesela, ötelenecek ötelenebilecek her şey anasını satayım, isteyene buradaki faullerin faust’unu da anlatır, afişe ederim.) vesileyle eklerim: the last brainbender çekilsin, yönetmen mahmut bey olsun.
    Tuğra (bu yorum mail ile geldiği için kendim ekliyorum)

  3. sevgili arcane hanım, tuğra bey, mahmut ve ben yorumlarınız için müteşekkiriz çünkü mutlu olduk :) lakin kafamıza takılan bir kaç satır var yorumlarınızda. buraya yazıp yapmamak arasında kaldım. en sonunda ikiniz
    için de, ‘yahu şunu artık içkilerimizi yudumlarken yüzyüze tartışsak fena mı olur, ha?’ serzenişi çok yerinde olacaktır diye düşündüm. Mahmut da düşündü. :)
    sevgiler
    saygılar

Yorum bırakın