Hayat Ne Tuhaf, Kakalar Falan…

“Sürekli egosal tatmin peşinde olan insanın yapmakta yerden göğe kadar haklı olduğu eylemdir sıçtıktan sonra boka bakmak. Sıçmak küçümsenecek bir şey değildir. Dünyayı kurtarıyor olsanız da işi gücü bıraktırır, helaya oturtur. Ertelenememesi bir yana içinizdeyken size ağrı veren, acı çektiren bir şeyi,  vucüdunuzun hiç bir hücresinin kabul etmediği, artık, lüzumsuz ve hatta zararlı maddelerle birlikte dışarı atıyor olmak bazen dünyayı kurtarmaktan daha büyük bir haz verir. Herşey bittiğinde ve ondan tümüyle kurtulmak üzereyken, içinizdeki ferahlığa minnettar, size rahatsızlık ve şişkinlik veren o kokuşmuş şeye son kez bakarsınız. Gözlerinizde düşmanını kıskıvrak yakalamış ve etkisiz hale getirmiş bir kahramanın tetiği çekmeden önceki bakışlarıyla son kez onu yok ederek ne kadar iyi birşey yaptığınızı görmek istersiniz. Düşman ne kadar büyük olursa zafer hissi de o kadar büyük olur. Ve nihayet sifonu çekip bu işi bitirir bir sonraki mücadeleye kadar aklınıza bile getirmezsiniz.”

boklar sifonu çekmeden gitmiyor buyrun şekil 1 a
Hitler'in asabiyetinin kaynağı bu olabilir mi?

Bir önceki yazımda “boku yemek”ten bahsetmiştim. Aklıma geldi… Bir zamanlar ne kısa ne de uzun denebilecek bir süre Viyana’da kalmıştım. Yurtdışında bir çok şeye şaşırabilirsiniz ama beni o sıra en çok şaşırtan şey kendi kakam oldu. Sebebi ise şu: Viyana tipi klozetlerin sizin kendi yaptıklarınızla yüzleşme fırsatını yaratacak şekilde tasarlanmış olması. Hiç ummadığım zamanlarda “vay be bunu şimdi ben mi yaptım” dedim kendi kendime. Mahmut kakasıyla gözgöze gelmemek için sifonu çekene kadar gözlerini sımsıkı kapattığını söyledi. Onun için travmatik bir durumdu. Daha sonra bu klozet stilinin varoluş sebebini baya bir irdeledik. Ama cevabı bize Žižek (Jijek) verdi:

(“kaka” da sevimli olmaya çalışmış bir kelime. İfade ettiği şeye ters düşüyor bu çaba. Bir sevimsiz o yüzden…)

Hayat Ne Tuhaf, Kakalar Falan…” için 3 yorum

  1. Anglosakson, Amerikan:
    Pragmatik olalım, falan filan

    Alman metafiziği :
    Yoklayalım ve pisliğin kusurunu gösterelim.

    Fransiz devrim politikasi :
    Pislik mumkun oldukca cabuk ortadan kaldirilmalidir!!!

  2. Ne Mahmut’u tanırım ne öbür yarısını (herhalde). Ancak kızların ‘ne olsa ki?’ sorusuna cevap ararken ikisinin muhabbetlerini görüp pek beğenmiştim. Bakıyorum bakıyorum yeni yazı yok, tüh diyorum bir blog daha yoklara mı karıştı? Blog yazarına haydi ama demek için de bu yorumu yapıyorum. Haydi ama!

    1. mahmut da ben de bu işte yeniyiz. hem elimiz alışık değil hem kafamız. fotoğrafçılar bir süre sonra her gördüklerine potansiyel fotoğraf karesi gözüyle bakar ya biz daha yazı niyetine yaşayamıyoruz. geçiyor gidiyor çoğu şey. ama olacak yavaş yavaş. siz abone olun e mail adresine yeni yazı yayınlandığında haber gelsin mesela en azından stresi olmasın. :)

Yorum bırakın