Cennet olmasa da olur, yeter ki mekanımız olsun

Doğduğum, büyüdüğüm ve halen yaşadığım yerle ilgili bazı sorunlarım var. Güzel anılarımın geçtiği, sevdiğim, benimsediğim, kendimi rahat hissettiğim, sıkılmadan usanmadan gittiğim mekanların bir bir yok olması, değişmesi, çok farklı hallere dönüştürülmesi, şu koca şehirde zar zor edindiğim aidiyet hissinin sanki bilinçli olarak baltalanıyor olması… İlla her gün gideceğim göreceğim diye bir şey de yok, belki her gün belki de senede bir gün gidecek olsam bile, bileyim ki orası orada. Eskimesin, zamanı gelince yenilenmesin demiyorum, 10 sene sonra bile 10 sene önce yaptığımı orada yapabileyim yeter. Mekan hafızası öyle bir şey ki zaman makinesi gibi geçmişe götürmekle kalmıyor aynı zamanda şimdiki zamanı yaşayıp geleceği de aynı yerde tasarlayabilmeme olanak veriyor. Ayaklarım biraz daha fazla yere basıyor, neye olduğunu tam olarak bilemiyorum ama bir şeylere güvenim artıyor. Her şey çok hızlı, biraz yavaşlamak, durup nefes almak için bu yerlere ihtiyacım var. Çok tedirginim, kaybettiklerim ve kabedeceklerim için…

(taslak olarak uzun zaman önce yazdığım bir yazı, yayımlayıp yayımlamamak arasında kaldım, sonra da düşündüm; ha bugün ha bir ay sonra…)

Yorum bırakın